----------
Dizilerin ve filmlerin hayattan olmadığını söylerler hep. Oysa diziler
de filmler de hayatın her bir köşesinden bir parça yansıtıyor ekrana...
Bugün kalemimden Fox'da yayınlanmaya başlayan ve geçtiğimiz Salı günü 5.
bölümü ekrana gelen "Bir Aşk Hikayesi" dile geliyor...
Uzun zamandır aklıma takılan bir soru vardı, bir gözlemim diyelim
aslında... Neden ATV'de eskiden çok fazla tutan diziler varken ve hala
çok daha fazla tanınan isimlerle çalışılarak diziler yapılırken, FOX'da
hemen hemen çok daha az tanınan kişilerle çalışılarak, belki kısmen çok
daha az para harcanarak yapılan diziler daha güzel oluyor, ve daha çok
izleniyor?... Bir arkadaşım buna şöyle bir açıklama yapmıştı: "Çünkü FOX
reytinge diğer kanallar kadar önem vermiyor, reytingi diğer kanalların
beklediği reyting kadar yüksek olmasa bile o diziyi ekrandan
kaldırmıyor, ondan..." Hatta bu diziyi hiç beğenmediğini ve çok basit
bulduğunu da dile getitmişti. Bense çok beğenmiştim... Allah allah...
Terslik hangimizdeydi acaba?
Sonra ısrarla izlemeye devam ettim diziyi...ve her bir bölümde, henüz
ilk bölümde koyduğum teşhisi doğruladım. Bu dizi güzeldi, ya da bana çok
güzel gelmişti, çünkü az diyalogla, ve çokça mimikle, sahne aralarında
kullanılan müzikleriyle, çekimleriyle an be an her bir karede, hayatta
elinizle dokunamayacağınız ve çoğunlukla dillendirmeden arka plana
kalbinize attığınız duyguların her birini anlatıyordu aslında. ve bunu o
kadar güzel, o kadar beklemediğiniz karelerde yapıyordu ki, birazcık
maneviyatınız mantığınızdan ağır basıyorsa, o kareyi izlerken tam da
anlatılmak istenen duyguyu yaşıyor, dahası hayatınızın bir anına, bir
olayına ve bir duygunuza ışınlanıyordunuz...
Arkadaşımın, dizide donuk bakışlarından rahatsız olduğunu söylediği
Korkut Ali karakterini canlandıran Seçkin Özdemir, aslında tam da o
bakışlarıyla dünyadaki acıyı, ve acı karşısında insan ruhunun nasıl
sertleştiğini, ama yine herşeyde varolan madalyonun iki yüzü misali,
aslında insanın içindeki duygu fırtınalarını yansıtıyor.
Dizinin temiz yüzlü, iyi kalpli kızı Ceylan karakterini canlandıran
Damla Sönmez bence rolüne çok iyi oturmuş. Ceylan, asistanlığını yaptığı
ve çocukluğundan beri birlikte büyüdüğü evin zengin oğlu Tolga'ya
(Yamaç Telli) aşıktır. Ancak bu öyle bir aşktır ki, Ceylan bunun
imkansızlığından emindir, ve herşeye rağmen sevgisinden dolayı her daim
Tolga'nın yanında yer almayı seçmektedir. Bu ona her ne kadar acı verse
de... Öyle ki, sırf Tolga Ceylan'ın en yakın arkadaşına aşık diye,
kendinden önce onun iyiliğini düşünüp, ikisinin her defasında arasını
bulmaktadır. "Böyle de şey olur mu?" demeyin sakın, hayatta öyle şeyler
oluyor ki, inanamazsınız. Birebir görüp bilmesem, ben de pek inanmazdım
belki de...
Ceylan, dünyadaki tüm acıya ve karmaşaya rağmen temiz, saf, iyi kalpli
kalan insanların simgesi dizide... Hayalleri olan, masal dünyalara
inanan, karakter sahibi, aşkı arayan ve yalnızca materyalist gerçekler
üzerinden ilişki kuramayan insanları anlatıyor her bir hareketinde...Bir
bakıyorsunuz dizinin bir karesinde belki pek çok dizide hiç önem
verilmeyen ufacık şeylere yer veriliyor. Ceylan'ın hiç tanımadığı küçük
bir kıza sokakta yardım edişi bunlardan sadece bir örnek...Gittikçe
maddi çıkarlara dayanan ilişkilerin boy gösterdiği günümüz dünyasında,
unutulmaya yüz tutmuş iyiliklere, yardımseverliğe, vefaya, duygulara
atıf yapılıyor Ceylan'ın her bir hareketinde...
Korkut Ali'nin de yansıttığı sert duruşlu adamın içinde aslında
duygularını yok etmek zorunda kalarak yaşamaya alışmış bir insan var.
Henüz bebekken ikiz kardeşiyle birlikte yetimhaneye bırakılmış bir
çocuk, ve hayatı boyunca yaşamı tırnaklarıyla arşınlamış. Sevgisi paraya
tercih edilmiş, ve yıllar sonra ikiz kardeşi Emine'nin yeğeni Umut'la
birlikte yaşadığını, ve henüz yetimhanedeyken geçirdiği bir trafik
kazası yüzünden öğrenme sıkıntısı çektiğini öğrenmiş biri... Dizinin
kurgusunda, Emine ve Korkut Ali, zengin oyuncu Tolga karakterinin
kardeşleriymiş, ancak bunu yalnızca Korkut Ali bilmektedir. Bu nedenle
öfkeli ve kırgındır. Tüm bu duygularına rağmen, dizinin her karesinde en
az Ceylan kadar iyi olanı korumaya ve desteklemeye çalışmaktadır. Emine
karakterini canlandıran Güneş Sayın, oynadığı rolün hakkını bence çok
güzel veriyor. Zira hafif zeka geriliği olan birini, onun korkularını,
duygularını yansıtmak çok kolay olmasa gerek...Ama bu da hayatın
acılarından biri, ve malesef dizide ekrana getirilen tüm suistimaller,
dalga geçmeler, istismarlar gerçek hayatta bu insanlar tarafından
fazlaca tecrübe edilmekte... Tüm bunlara rağmen, oğluna annelik
duygularıyla yanaşması, Umut'un annesiyle arasındaki bağ ve dayının
hayatlarına girmesiyle değişmeye başlayan yaşamlarındaki gelgitler hemen
hemen gerçek hayatın birer kopyası aslında...
Son bölümde başka bir detay daha yakaladım dizide... Renkler...Renkleri
öyle güzel kullanıyorlar ki, bunun için özel bir ekip mi var diye merak
ettim... Örneğin Ceylan'ın son bölümde üzerinde yer alan sarı mont. Ben
ki sarı sevmem derdim yıllardır...Son bölümde gözümü sahnelerden
alamadım resmen...Bu rengin böyle bir şekilde, sahneyi bu kadar canlı
hale getiren, ve bu kadar dikkati ekrana odaklayacak biçimde
kullanılması çok başarılı olmuş bence. Bazıları bu montun çok fazla
ekranda göründüğü yönünde eleştiriler yapabilir belki. Ama bence, pek
çok dizide olduğu gibi sürekli her sahnede kıyafetin farklılaşmaması
diziye daha gerçek hayata yakınlık havası katarken, aynı zamanda da
ekonomik olmuştur kanısındayım. Zira gerçek hayatta, aynı gün içinde bir
saatte bir mont değiştirilmez genelde...
Bir de müzikler var... Hayatın sözlerini dile getiren, bazılarımızca çok
sık dillendirilen duyguları, bazılarımızca ifade edilemeyen ve yalnızca
hissedilenleri melodilerle ahenklendiren müzikler...Dizinin bazı
bölümlerinde araya kısa müzikler ekliyorlar...Her bir müzik, aslında o
anda bir duygu akımını yansıtmak üzere kullanılmış bence. Örneğin son
bölüm...Fragmanda da kullanılan Sezen Aksu'nun Hasret isimli şarkısı o
anda Ceylan'ın kırgınlığını, ürkek yanını kontrolü altına alan ve onu
gülümsetmek isteyen Korkut Ali'nin ona elini uzatıp konuşmasına izin
vermeden elinden tutup çekmesiyle birlikte kullanılmış...Beni alıp Sezen
Aksu'yla birlikte bambaşka diyarlara götürdü... "Gün bizim güneş bizim,
göğsümüzde ateş bizim, elele olduğumuz o gün gülmek bizim..." Hayatta
aslında insanlara, bize uzanan ele ne kadar ihtiyacımız olduğunun,
gülmenin bazen tek nedeninin bir insan olabildiğinin, ve aslında yaşamda
küçük mutlulukların var olabileceğinin ama bunların sıklıkla es
geçildiğinin bir ifadesi sanki...
Gelelim biber dolmasına...Vaktiyle çok sevdiği biri tarafından para
uğruna terk edilen Korkut Ali, ondan kendisine son bir sarma yapmasını
ve öyle gitmesini istemiştir dizinin en başında İtalya'dayken... Anısı
vardır bir sarmanın çünkü... Hayatta her insanın anlam yüklediği şeyler
vardır değil mi? Vardır anılarınız...Yani sarma değildir de esas mesele,
sarmanın ifade ettiği anılardır...Ama terk edilen Korkut Ali bu
duygunun acısını hiç unutmamıştır...ve Ceylan, saflığa inancını
yitirdiği bir anda karşısına çıktığından, farkında olmadan yeni anılar
kaydetmeye başlar Korkut Ali, Ceylan'ın başkasına olan aşkına rağmen...
ve sonra, en son bölümde Ceylan'ın başka bir şehire gitmesini engelemek
ister....ve aralarında şu diyalog geçer:
Korkut Ali: "Bana sarma yapar mısının, ondan sonra gidebilirsin!"
Ceylan: "Ne sarması?"
Korkut Ali: "Yaprak sarması..."
Ceylan: "Ben sarma yapmayı bilmiyorum ki, özür dilerim..."
Korkut Ali: "Yaprak sarması..."
Ceylan: "Ben sarma yapmayı bilmiyorum ki, özür dilerim..."
.......
Hayatta anlam yüklediğiniz şeyleri hatırlatan bir dizi bu...İçinde daha
basit, saf, hayatta gördüğünüz ya da hissettiğiniz şeyler var
aslında.... Kırgınlıklarınız, aşklarınız, hırslarınız, zenginlik,
fakirlik, yardımseverlik, iyilik, kötülük...Hayatın farklı karelerini
yansıtıyor Bir Aşk Hikayesi...o nedenle, bence bir de bu gözle bakın
diziye...
Korkut Ali: "Bana sarma yap, öyle git!"
Ceylan: "Sarma mı? Üzgünüm, ben sarma yapmayı bilmiyorum ki..."
Korkut Ali: ......................
-----
Eğer içinizde iyi olan bir yan varsa, öylece arkanızı dönüp gidemezsiniz
çünkü hayatta, hele ki empati kuruyorsanız.... Döner ve seslenirsiniz
üzerinizde sarı bir mont, elinizde kırmızı bir valiz, ve fonda çalan
Hasret şarkısıyla... :
Ceylan: "Ama biber dolması yapmayı biliyorum..."
--------
Çünkü bazen bir aşk hikayesindeki en masum yan, karşınızdakinin yıkılmış hayallerinden yarattığınız gülümsemedir.
İyi seyirler :)
Bu kadar mi Güzel anlatilir... elinize kaleminize daha dogrusu yureginize saglik.. nerdeyse 30 yasindayim.. ilk defa bir dizi icin saatlerimi günlerimi vererek her bir sahneyi ezberleyerek bir dizi izliyorum... konusunu daha ilk fragmandan merak ettigim ve daha ilk bölümden de begendigim bir dizi simdi hayatimin her yerinde.. cep telefonumda tabletimde laptopumda... hicbir dizinin muzigini bolumlerini indirnemistim simdiye kadar ama BAH bambaska.. hoc soluksuz izledigim hickira hickira ağladıgim her seferinde soylenip durdugum asklarina hayran kaldigim bir hikaye bu.. enegi geçen herkesin eline sağlık sizinde tabiki bu guzel yaziniza tesekkur ederim.. icim dökülmüş gibi oldu sayenizde
YanıtlaSilBeğenmenize çok sevindim... Dizinin orjinali Kore dizisi "I Am Sorry I Love You". Ben onu izlemedim ama bu dizi bence çok güzel çekilmiş ve çok doğru mesajlar veriyor...Sevgiler...
SilBöyle güzel, bu kadar çok emek harcanarak yapılan bir işi acımasızca eleştirmek yerine güzelliklerini ortaya koyan bir yazı. Emeğinize, fikirlerinize ve kaleminize sağlık. Çok severek izlediğim bu diziyi bu kadar güzel anlattığınız için.
YanıtlaSilEleştirmek her zaman kolaydır. Doğru eleştiri yapmak da önemlidir tabi, ama bence bu dizide eleştirilmekten çok övülecek şeyler vardı, ben de bunu yansıtmaya çalıştım yazımda. Beğenmenize çok sevindim...Teşekkürler.
YanıtlaSilAşk kitapları mı arıyorsunuz? Tıklayın: en güzel aşk kitapları
YanıtlaSil