Dans
etmek, her ruhun aynı düzende ve ışıkta başarabileceği birşey
değildir...Çünkü dans etmek, parlak bir ruh, ve tükenmez bir duygu
yoğunluğu gerektirir...
İZDOB tarafından sahneye konan "Sylvia" balesi dekoruyla, kostümleriyle,
müzikleriyle, koreografisiyle bu sezonda izlediğim en iyi temsillerden
biriydi diyebilirim.
"Yunan efsanesinin güzel perisi Sylvia ile Aminta'nın aşkının anlatıldığı
eserin konusu şu şekilde özetlenmiş: İçlerinde Aminta'nın da olduğu bir grup
tanrılara tapınma amacıyla dans etmekteyken, yanlarına Sylvia avcılarla
birlikte gelir. Aminta, Sylvia'ya görünmek istemezse de Sylvia onu fark
eder. Sylvia, aşk tanrısı Eros'a okunu yöneltir. Durumu fark eden
Aminta, Eros'u korumak adına öne atılır ve okla yaralanır. Bunun üzerine
Eros da Sylvia'yı yaralar. Sylvia, Aminta'dan etkilenmiştir ve
hayıflanmaktadır. Dev bir avcı ve deniz tanrısı Poseidon'un oğlu Orion,
durumdan yararlanarak Sylvia'yı kaçırıp adasına hapseder. Sonuçta aşk
her zorluğu yenecek; tanrıların da yardımıyla Sylvia ve Aminta mutlu
olacaklardır."
3
perdeden oluşan temsilin henüz ilk perdesinde, daha perde açılır
açılmaz dekor sizi büyülüyor. Kendinizi adeta bir ormanda hissettiğiniz
sahne tasarımına ek olarak, sahnedeki dansçıların son derece özenle
hazırlandığını düşündüğünüz yeşil kostümleri onları doğanın bir
parçasıymışçasına benimsemenizi sağlıyor. Sorgulamıyorsunuz bile...Yeşil
ve kahvenin ahenkli dansına kaptırıyorsunuz kendinizi...
Şüphesiz,
neredeyse ilk perdenin tümü boyunca hareketsiz duran Eros karakterini
canlandıran Yücel Emre Kaynarsu, rolünün hakkını fazlasıyla vermiş.
Temsilin ana temasının en önemli karakterlerinden biri olan Eros'un,
aşkı, korumayı temsil ettiğini hissediyorsunuz tüm bir temsil boyunca...
ve aslında tek bir ok atma hareketinin bile nasıl bir asaletle
yapılabileceğini gözlemliyorsunuz. Her izleyici aynı şeyi hisseder mi
bilmiyorum, ama ben, baledeki hareketlerin, bazen tek bir kol
hareketinin, tek bir estetik duruşun, efsanevi bir karakteri ne kadar
eşsiz anlatabileceğini hissettim Eros'a ve onun durduğu yerin altında
dans eden dansçıların onun duruşuyla adeta birebir olan hareketlerine
bakarken... Hani şu "ok atan aşk tanrısı" imajı canlanır ya gözlerinizde
Eros denilince, onu tüm bir sahnenin aynı anda yansıttığını bir
düşünün...Muhteşem bir görüntü...
Sylvia
rolünü canlandıran İZDOB baş balerini Aslı Çilek Kaynarsu'nun
performansını kelimelerle nasıl anlatırım bilmiyorum. Zira çok az
insanın sahneyle ve rolüyle bu kadar bütünleştiğini ve rolü yaşamaktan
fazlasını hissettiğini düşünürsünüz...Kendisiyle hayatımın bir döneminde
tanışabilmeyi çok güzel bir şans olarak gördüğüm bu değerli insan, hem
karakteri, hem ruhu, hem de dansıyla insanı büyüleyen bir tarza sahip.
Bir insanın tüm bir temsil boyunca aynı coşkuyla ve koskocaman
gülümsemesinin nasıl bir güzellik olduğunun, ve temsile nasıl bir ruh
kattığının canlı kanıtı kendisi... Gülümsemenin bile eserin bir parçası
olduğuna inandırıyor adeta insanı... Parmak ucunda yaşamanın büyüsüne
bir kez daha kaptırıyorsunuz kendinizi ona bakarken... İlk perdede ve
ikinci perdede daha çok uçuşan tarzda kıyafetlerin içinde gördüğünüz
Sylvia, aşkı, esareti, tutkuyu öyle güzel anlatıyor ki, bir an kendinizi
onun yerine koyuyorsunuz...Hele ikinci perde de elinde küçük zillerle
dans ettiği öyle bir sahne var ki, yalnızca beni büyülemediğini yanımda
oturan kişilerin yorumlarından da çok net anladım temsil sırasında..
Temsil
boyunca diğer ana karakteri canlandıran Kıvanç Ekin, ve diğer önemli
karakterleri canlandıran Yasemin Altınel, Banu Dağcıoğlu ve daha tanıma
şansımın olmadığı pek çok özel isim, sizi iki saat boyunca masal bir
dünyanın büyülü gerçekliğine alıp götürüyorlar.Her bir sahneyi, her bir
dansçıyı anlatmayı denesem, uzar gider satırlarım... İşte o nedenle
diyorum ya, dans etmek her ruhun harcı değil diye... Duygu, hayalgücü,
çaba, sabır, emek, inanç, ve his gerektiriyor dans etmek. İşte o nedenle
İZDOB'u yürekten kutluyorum.
Marc
Ribaud koreografisiyle sahnelenen, şef Tulio
Gagliardo Varas yönetiminde sunulan, dekor tasarımını Gülden
Sayıl, kostüm tasarımını Sevtaç Demirer ve ışık tasarımını da Müfit
Özbek'in yerine getirdiği Sylvia, "hayal gücü mü, o da ne?" diyenlerin
bile bambaşka hayallere dalacağı bir koreografi olmuş özetle
bence...Koreografının, eğitmenlerinin, dansçılarının, emeği
geçen herkesin ellerine, bedenlerine, sahneye ışıkları yansıyan
ruhlarına, tükenmeyen enerjilerine sağlık...Işığınız daim olsun!
Ellerine sağlık, hem entelektüel, hem de akademik anlamda bu kadar özgün bir eser çok nadir çıkar ortaya. Diğer yazılarını da bekliyorum :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, inşallah :)
YanıtlaSil