19 Aralık 2015 Cumartesi

Nadide Hayat: Bir Çağan Irmak Masalı

"Hepimiz aynı gemideyiz, bakalım neler olacak?"

---

Yanlışım yoksa, Çağan Irmak tarafından yönetilmiş ilk "komedi"  filmi. Dürüstçe söylemem gerekirse, melodram tadında çektiği filmlerde ilk bölümde güldürüp, ikinci bölümde ağlatan ve çok güzel mesajlar vermesine alışkın olduğum usta yönetmen Çağan Irmak'ın en beğendiğim filmi "Unutursam Fısılda" oldu bugüne dek. Ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, senaryosunu Ali Demirel, Emre Özdür, Volkan Sümbül ve Çağan Irmak'ın ortak hazırladığı filmde, yine çok iyi iş çıkarmış Çağan Irmak. 3-4 senede bir film yapıyor sanırım, onda da sanat eseri yaratıyor. Hayatı bu kadar her yanıyla anlatabilen ve çok farklı noktalara değinerek bir eseri ince detaylarla bütünleştirebilen bir yönetmen olmak, ayakta alkışlanabilir nitelikte.

Nadide Hayat, evlendiğinde aşkı için okulu bırakan, ve kocasını kaybettikten sonra kendisine inanmayan herkese rağmen, yaşama kaldığı yerden devam etme kararı alan bir kadının,Nadide'nin öyküsü.


 


Nadide, evlendiğinde terk ettiği Su Ürünleri Fakültesi'ne afla geri döner ve soyu tükenmekte olan "caretta caretta"ların peşinde bir araştırmaya katılmak üzere gemi kaptanı, hocaları ve bir grup öğrenciyle bir gemiye binerler. Esas hikaye de burada başlar zaten.



Filmde Çağan Irmak'ın günümüz dünyasına eleştirel bir bakışını açıkça görmek mümkün.  Sıklıkla günümüz gündüz programları kuşağında yer alan kadın programlarına gönderme yapmış hissi uyandırıyor.  Ama bununla kalmıyor. Nadide'nin öyküsünü anlatırken üniversitelerin durumu, bilimin peşinde koşan insanın durumu, sosyal medyanın günümüzdeki baskın gücü, kuşak çatışması, ve hatta eşcinsellik gibi farklı alanlara bile ustalıkla parmak basmış küçük detaylandırmalarıyla.



Kendisine hafiften dalga geçerek bakan genç nesile, Nadide karakterinin duruşu ve yaptıklarıyla öyle güzel bir mesaj verdirmiş ve bunu da gülmece öğeleriyle ustalıkla destekleyerek yapmış ki, Nadide karakterini gerçek hayattan tanıdığınız bir kadınla özdeşleştirmemeniz mümkün değil izlerken.



"Sizin o halının altına süpürdüklerinizden koleksiyonumuz var bizim." diyor Nadide, gemi güvertesinde konuştuğu genç kıza.

Filmin başından sonuna gülüyorsunuz zaten. Espiriler ustalıkla seçilmiş, ve "cuk oturmuş" denilir nitelikte. Öğrenci işlerinden, aşka, güldürüyor insanı. Bir yandan da, insanın yapıcı ve yıkıcı yanları, doğayı yok edişi ve aynı anda da yaratışı gibi insanın dualitesini ortaya çıkaran mesajlara değiniyor.



Aşkı da unutmamış Çağan Irmak. Güldürürken, gülücüklerle yaratmış aşkı bu kez de... Yanlış yapmamak için hiçbir şey yapmayanlara cesaret vermek istemiş, yarım kalan hayatların bir başkasıyla tamamlanabileceğini ve hep yeniden başlamanın mümkün olduğunu göstermiş hayatta.



"Gitmek isteyen gider, kalmak isteyenle de ben giderim sonuna kadar" diyor Kaptan. Bu yalnızca bir aşk mesajı değil ama... Kime, neden mi diyor? Orasını da keşfedilmek üzere filmi izleyeceklere bırakalım...

Yetkin Dikinciler'in kaptan rolünü başarıyla üstlendiği bu sıcacık filmde, Demet Akbağ Nadide karakterine hayat verirken, Sevil Akı, Efecan Şenolsun, Irmak Örnek, Gizem Erdem, Ümit Erlim, Sadi Celil Cengiz gibi oyuncuları da ekrana başarıyla taşımış,



Gencinden yaşlısına herkesin gülmek ve düşünmek için çok güzel nedenler bulacağı bu filme mutlaka gidin. Gülmek ve güldürmek için hayata kısa bir mola verin, pişman olmayacaksınız.

Unutmayın nadide bir hayat var elimizde, "hiç unutmayalım diye..."


4 Mart 2015 Çarşamba

8 Saniye: Farklı Yaşamların Öyküsü


-"Güneşin bakış açısından bir insan ömrü sadece 8 saniye... Kendini nasıl hissediyorsun?"
-"Ölümlü..."

Fragmanını gördüğüm ilk günden beri bu filmi bekliyordum. Birbirimizden güç alarak yaşadığımız bir dünyada, aslında herkesin kendine emanet olduğu gerçeğine ayna tutan, farklı olduğunu bilerek yaşayan bir genç kızın, toplumsal kalıplara başkaldırırken yaşadıkları ve kendini bulma öyküsü 8 Saniye...

Belki de dünyadaki en zor şey, kendini keşfedip sapasağlam kendi ayakların üzerinde durabilmek. Kırılıyor, dökülüyor, aşkla sarmalanıp aşkla parçalanıyoruz çoğu kez. Hislerimizle mantığımızı dengelemeyi öğrenmemiz gereken bir yolculukta,  hayatı boyu hisleri ve önsezileri kuvvetli olmuş bir genç kadın Esra... Kendi gerçeğini ararken rüyalarından destek alan bu genç kadının değişimini anlatıyor film.



Esra, doğduğundan beri gördüğü rüyaları yaşayan, erkek egemen toplumda kendi ayakları üzerinde durmak için her türlü baskıya, şiddete karşı dik duran bir kadın profili çiziyor filmde.

Rüyalarının sezgileri mi yoksa korkuları mı olduğu sorusunun peşine düşen genç kadın, yaşadığı ilişkilerde, o ilişkilerin kendisine getirdikleri ve kendisinden götürdüklerini keşfederken, kendine doğru bir yolculuğa çıkıyor.

Film, tasavvuf, Allah inancı, Allah'ı her an her yerde hissetmek, sevgi, kadın, şiddet, cesaret, affetmek, ruhsal gelişim ve varoluş temalarının hepsine birden değiniyor. Don Miguel Ruiz'in kitaplarından ve yol göstericiliğinden yola çıkarak, kendisiyle tanışmasının sonucunda 20 yaşından sonra onun rehberliğinde dönüşümünü yaşamış Esra İnal. Yaşamdaki farklı realiteleri ve insanın farkındalık düzeyinin gelişimini, ve bazı rüyaların ruhumuzun gelişiminin aynası olduğunun keşfini anlatıyor ekrana taşıdığı hikayesinde.

"Sen çok güzel bir kız hayalisin Yaradanın güzellik uykusunda...Asla seni korkutmalarına izin verme!"

Yılmaz Erdoğan'ın da rol aldığı ve kendisine ait bu cümleler, Esra'ya çocukluğundan emanet. Allah'a olan inancı, sevgisi, ve bunu pek çok insandan farklı olarak korkmadan hayatının her alanına taşıması, bir gün gerçeklikten uzaklaşmış gibi damgalanmasına yol açarken, aslında içimizde taşıdığımız koşulsuz sevginin en büyük gerçek ve iyileştirici güç olduğuna vurgu yapıyor. Cümleler çarpıcı, sahneler etkileyici...Her bir karesinde kalbimi buldum sanki...


Esra İnal'ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenerek yazdığı senaryoda yönetmen koltuğunda Ömer Faruk Sorak yer alıyor ve bence çok sağlam bir iş çıkarmış.  Türk ve yabancı ortak yapımı olan filmde yer alan diğer oyuncular Fırat Çelik, Fahri Yardım, Mehmet Kurtuluş, Salih Kalyon, Sema Poyraz ve Şiir Eloğlu. Her bir oyuncu duygu aktarımı açısından çok iyi iş çıkarmış.


Film, vermek istediği mesajı seyirciyi hiç koparmadan, ve sürükleyici bir şekilde vermeyi başarmış. Filmin iki yerinde ise, tüm salonu aynı anda kahkaya boğabilecek sahneler yer almış.

"Bence hayatta insanın varoluşunu hissettiği iki an vardır; biri aşık olduğunda, diğeri ölüm kendini hissettirdiğinde" diyor Esra... Çünkü her birimiz birer sanatçıyız ve kendi hikayelerimizi yaratıyoruz.


Farklı bir kızın, farklı insanların öyküsü 8 saniye... Esra, Damla, Mine... Sadece isimlerimiz farklı... Her birimiz aynı, her birimiz farklıyız aslında... Herkesin kendinden çok şey bulacağı, sıradışı hayatların öyküsü bu...

Sorguluyorsanız, ve kendi hikayenizi keşfetmek istiyorsanız 8 saniye ayırın ve bir bilet alın! Pişman olmayacaksınız... Ama daha önemlisi unutmayın, kendi hikayenizi yazmak için sadece 8 saniyeniz var... İyi seyirler...




13 Şubat 2015 Cuma

Dünyayı SEVGİ Kurtaracak!

"Dünyayı güzellik kurtaracak
 Ve bir insanı sevmekle başlayacak herşey."
----
Kelimeler... Dünya döndükçe içinden geçebileceğimiz her duyguyu anlatabileceğimiz yegane gerçeklikler...

Sevmek en kolay olandı, zor olan bunu çıkarsız paylaşabilmekti bu dünyada. Ve Dünya bunu yapabilenler yorgun düştükçe kirlendi zaten...

Şimdi, kapitalizme kurban ettiğimiz bir olguyu her sene tek bir gün Tanrılaştırıp, parayla satın alınamayacak belki tek şeyi piyasaya sürdük insanlık olarak: "sevginin ölçüsü". ve her yıl, son hızla yarışıyor insanlar birbirleriyle kim daha "yüksek miktar"da gösterecek sevgisini diye.

Süslü püslü paketler, afilli reklamlarda kullanılan yaratıcı kelimeler ve renklerle bezenip fiyatı en yüksekten sunuluyor pazara her sene. Bir güne sıkıştırılmaya çalışılan hayatlar yarattı insan. Gösterişin alasına imza attırdık evelallah.

Bir kucaklamayla ısınan hayatlar varken dışarda, lüks otel odalarında patlatılan şampanyaların sıcağını aradı gerçek sevgiyi hiç tanımayanlar.

Beklentiler yarattık, yaratılmış bir dünyanın parçaları olarak.  Kendimizden değil, başkasından bekledik sevgiyi. Vermeyi bilmeden, almayı öğrenmek istedik.

Oysa, 109 yaşında bir Avustralyalının penguenlere kazak örmesi gibi, bir sokak köpeğinin başını okşayışın, bir demet çiçeği bir yaşlıya verip onu gülümsetişin, üşüyen bir çocuğu sadece sarılarak ısıtışın, canı acıyan birini gülümsetebilişin, ya da sadece yardım edişişin gibi "sevgi de tıpkı ölüm gibi herşeyi değiştirir"di. Küçük şeyler herşeyi değiştirirdi bu dünyada.

Paylaşılan her hayat, değiştirilebilen her hayattır çünkü. Bir hediyeden, bir altından, bir mücevherden, bir eşyadan çok daha değerlidir sunulan.Yoktur ederi...

Kalptir esas olan bu dünyada, kalp. Tatminsizliklerden arındırdığınız ve yaşamı sadece duygularınızla kucakladığınız bir ömürde, fiyat biçilemeyen tek gerçekliğinizi, sıcaklığınızı, samimiyetinizi ve kalbinizi sunun insanlara.

Çünkü ancak eksikliği hissedilen birşeyle tamamlayabilirsiniz yoksunluklarını dünyanın; ve bu dünyada en çok eksikliğini duyduğumuz şeydir gerçek sevgi. Beklemeden, bekletmeden, kıyaslamadan, kırmadan, acıtmadan, daha fazlasını istemeden, ezmeden, parçalamadan sevebilen yürekler eksik dünyada. Hava kirliliği, artan eşitsizlikler, yükselen petrol fiyatları, pazarlarda marka, sınırlarda su savaşları, ölen çocuklar, yıkılan evlilikler, ve hiç bitmeyen ölümler. Hepsi ama hepsi, sevmeyi unuttuğu için insanoğlu.

Bir gün değil, bir ömürde aldığınız her nefeste, verdiğiniz her nefesle sevin. Çünkü insanın var ettiği para belki bir yaşamı, bir insanı, bir hayatı satın alıyor gibi görünebilir; ama bir kalbi asla...

Kendi ilüzyonlarınızı yıkın... Yorgun dünyayı dinlendirmek için bir parça sevin her gün...

Bilin ki... Benden çok senin ihtiyacın olan birşeyi size vermişsem bu hediyedir. Sizden çok benim ihtiyacım olan birşeyi size vermişsem, bu SEVGİDİR.

Çünkü dünyayı GÜZELLİK kurtaracak, ve bir insanı SEVMEKLE başlayacak herşey. Bugün, yarın, ve sonsuza dek...

Aslında parayla satın alınan herşeyden, hatta bazen bir çiçekten bile daha basit ve gerçek bir yolu var sevdiğini söylemenin. Cemal Süreya'nın dizlerindeki gibi:

"İkinci bir parıltı var senin bakışlarında
 Keşke yalnız bunun için sevseydim seni..."

Bir şiir yazın, ya da sadece "Seni seviyorum" diyin. Sevin gitsin! Sevin işte, öylece, basitçe, sakince, sizce... Çünkü Dünyayı SEVGİ kurtaracak!