20 Mart 2017 Pazartesi

Esaretim Sensin:Bir Aşk Esareti Öyküsü

Focus Film’den Ankara’da çekimleri süren bir günlük dizi daha ekranlarda... Başrollerinde Metehan Şahiner, Yağmur Özbasmacı Mermer, Özgür Özberk, Gönül Selin Işık, Esengül Aypek, Tuncer Yağcı, Başak Vural gibi isimlerin başrollerini paylaştığı Esaretim Sensin, Beni Affet dizisinin yapımcılarının elinden çıkan ve hafta içi her gün Fox Tv’de saat 17:00’de ekrana geliyor.



Dizide çok yeni meydana gelen konu ve oyuncu değişiklikleriyle Beni Affet dizisinde Elif karakteri ile karşımıza çıkan Esengül Aypek diziye transfer oldu ve Kırımlı ailesinin büyük kızı Simay karakteri ile karşımıza çıktı. Ailenin küçük kızı Yasemin ve ailenin en küçük oğlu Kerim Kırımlı, Simay’a göre hep bir adım geride kalmaya mahkum olmuş ancak dizinin “aşk esaretleri”nin de baş rollerini kapmış isimler.


Kerim Kırımlı rolüyle karşımıza çıkan Metehan Şahiner, yıldızı bence parlayan oyunculardan. Daha önceden Deniz Yıldızı ve Unutma Beni dizilerinde yine Fox Tv ekranlarında yer alan Metehan, Esaretim Sensin’de karşımıza Kırımı ailesinin veliahtı olarak, iki aşk arasında esir alınmış Kerim olarak çıkıyor. Gönül Selin Işık’ın canlandırdığı İpek karakteri ile olan aşkıyla başlayan dizi, Yağmur Özbasmacı Mermer’in hayat verdiği Perihan – yani kısaca kerimi büyüsüyle etkileyen Peri – ile sürüyor. Daha doğrusu, evin hizmetkarlarının üvey kızı olduğundan bihaber Perihan, çocukluğundan beri birlikte büyüdüğü Kerim’e aşık oluyor ve öz annesi Alev’in hayatına girmesiyle, hayallerinin aşkına adım adım yaklaşıyor. 

Kerim-Perihan

Perihan ve annesi Alev
Alev’se bir başka aşk esaretinin başrol oyuncusu... Karşısında, seneler evvel yaşadığı yasak aşkla hayatını karman çorman ettiği Aslan, yani Özgür Özberk var. Aslan’sa, İpek’in babası ve annesinin Alev’le babasının gizli aşkı yüzünden ölüme gittiğinden bi haber, masal prensesimiz...

Aslan-Alev
Sorunsuz, problemsiz, güllük gülistanlık bir aşk değil elbette dizide var olan hiçbir aşk... Öyle olsa adı esaret olmazdı.  Bol miktarda kafa karışıklığı, parça parça tutku, bir tutam imkansız aşk, bolca plan içeriyor hem Kerim ve Perihan aşkı, hem de dizideki diğer tüm aşklar. Aşk bu ya, tıpkı gerçek hayattaki gibi planlarıyla, plansızlıklarıyla, insan kalbini hallaç pamuğu gibi ters yüz eden oyunlarıyla çıka geliyor her bir karaktere dizide...

Diğer bir yanda ise, Simay-Doruk aşkı ile başlayan bir öykü var. O öykü, hızlı bir u dönüşüyle Simay-Emir evliliğine bağlandı çünkü aşık olduğu Doruk’un, kız kardeşi Yasemin’in hayatını mahveden ve bir yıl boyunca akıl hastanesinde kalmasına –istemeden de olsa sebebiyet veren– adam olduğunu öğrenen Simay, bu ilişkiye kökünden bir son verdi. Oysa pespembe bir aşk filizlenmişti bu cephede. Daha önceden Elif Güçkıran’ın canlandırdığı Simay karakteri’ni başarıyla devralan Esengül Aypek, pırıl pırıl yüzüyle ekranda parlamış bence. 


Dizide birden bire içinden bir kötü adam fırlayan Kerim, ilerleyen bölümlerde bence sıklıkla kendi iç dünyasıyla yüzleşmek durumunda kalacak ve bu durum Perihan’ı oldukça zorlayacak. Çünkü kalbindeki tutkuyla Kerim’i avuçlarına almış olsa da, bir erkeğin egosunu asla tam olarak çözemezsiniz! Kendilerinin çözmesi bile sanıyorum epeyce zaman alıyordur...

Diziyi ilk 30 bölümün sonunda değerlendirmeye karar verdiğimde, ilk söyleyebileceğim hikayeleri biraz daha farklı, biraz daha naif kurgulayabilecekleri idi.  Oyunculuklar, oyuncularla özdeşleşen karakterler çok oturmakla birlikte, dizinin özünde vermek istediği belli bir mesaj olup olmadığı şu an için kafamda netleşmedi. Senaristlerin tıpkı Beni Affet’te olduğu gibi, özde bir mesajla yola çıktıkları hissi sanıyorum izleyicide henüz oluşmadı, belki bu yönde kurgulamalar diziyi çok daha başarılı noktalara taşıyabilir. Çünkü Türk seyircisi ne olursa olsun bir parça iyilik, biraz saygı, biraz tutku ve bir tutam hayal arıyor her şeyde... Çünkü Pollyanna masal olsa da, insan kalbinde bıraktığı iz gerçek...

Yapımcılığını Nilgün Sağyaşar'ın, uygulayıcı yapımcılığını Mehmet Erişdi'nin üstlendiği Esaretim Sensin, bir aşk esaretinin öyküsünü ekranlara taşıyor. Günlük dizi olması sebebiyle, uzun çekim süreleri ekrana da aynı detaylarla yansımış. Güzel ekibin yolu açık olsun, siz de Fox Tv’ye hafta içi her gün saat 17:00’de bir göz atın. Esaretim Sensin’in tutkulu ekibi bir tık uzağınızda... 

9 Mart 2017 Perşembe

Aşk ve Gurur: Balonlarla Başlayan Bir Sindrella Masalı

Jane Austin'in eserinden uyarlanan ama ana eseri kopyalamadan ekrana taşınan, ilk bölümü yayınlanmadan da bununla ilgili açıklama yapılmış olan Aşk ve Gurur, Pazar akşamı ilk bölümüyle ekranlara geldi. Pek çok insan ne düşünür bilmem ama ben diziden ilk bölüm için keyif aldım.

"Bana değil, objektife bakacaksın yalnız..." diyen Kenan ve Zeynep sahnesi sanıyorum benimle birlikte izleyicileri gülümseten ilk sahneydi bölümde. Didişmelerin ardında saklı gizli bir hayranlık, ilk kez tanışılan birine duyulan sessiz merak ama bir yandan da insanın egosunun korumacı iç güdüsü... İşte buydu Zeynep ve Kenan arasındaki direnişin nedeni...

"Bana değil, objektife bakman gerekiyor!"
Damla Sönmez ve Mert Fırat'ın baş rollerini paylaştığı, Limon Yapım'ın yapımcılığını üstlendiği ve Show Tv'de ekrana gelen dizinin beklenen reytingleri yakalamadığı söylense de, ben bunun başlıca nedenlerinden birinin fragmanlar olduğunu düşünüyorum.

Öncelikle, belirtmem gerekli ki, dizi kesinlikle bir dram ve entrika dizisi değil, orası belli... Hatta içerik ve metinleriyle televizyon kanallarında bugün sıklıkla görmeye alıştığımız ve neredeyse koskoca bir toplumu acıya, yasa, öfkeye, drama boğan kurguda işlenen dizilerden oldukça ayrılıyor.


Dizinin Damla Sönmez ve Mert Fırat'ın yer aldığı diğer yapımlara göre daha durağan bir tempoda gittiğini reddedemem, ama hatırlatmak isterim ki, bugün reytingleri oldukça iyi giden Bodrum Masalı da böyle bir akışla başlamıştı ama sonradan izleyici içine çekmeyi çok güzel başardı.

Dizideki espri öğeleri bence ustalıkla kullanılmış. Beni en çok etkileyen sahneler, Damla Sönmez ve Mert Fırat'ın ancak masallarda karşımıza çıkacağını hepimizin bildiği sürprizli öpüşmesiydi.

"Sindrella! Bak ayakkabının tekini getiremem, ama koluma girebilirsin..." ve sonrasında yer alan sahnelerin çekimi bence oldukça başarılıydı. Oyuncuların bu kadar beklenmeyen bir sahneyi, bu kadar yaşanılır kılması, çekim açıları ve sonuçta ortaya çıkan sahne, durağan giden bölümde seyirciyi hızlıca içine çeken, "Bir dakka ya ne oluyor orda?" dedirten sahnelerden biriydi. Böyle bir şeyin günlük hayatta sıklıkla karşımıza çıkmayacağını söyleyenleri duyar gibiyim... Haklı olabilirsiniz, ama peki ya tam olarak bunu yaşayanlar? Böyle hikayeler sihirli kalplerin başına sıkça gelir dünyada, sadece herkes göremez... Dahası, sadece inanılan masallar gerçek olur, ve masallara inanan insanlar onlara rastlarlar...

"Sindrella! Ayakkabının tekini getiremem, ama koluna girebilirim..."
Senaristleri takdir ettiğim diyaloglardan biri de, Kenan'ın Zeynep'in arkadaşı ile olan konuşmasına "kulak misafiri" olduğu anlardı... Kenan'ın deyimiyle "Kulak misafiri olduğu", Zeynep'in deyimiyle "ikamet aldığı" anlar... Diziyi eleştirirken, aynı zamanda ince zekaların kullanıldığı yerlerin de hakkını vermek gerek...

Seyircilerle konuşmalarımda ortak tepki "Fragmanlar çok yalnış kullanılmış" oldu... Dizinin yukarıda bahsettiğim güldürü öğeleri içeren, insan duygularına vurgu yapan masalsı ve aslında en can alıcı yanlarını saklamış, daha çok oyunculara ve hikayeye göre fragmanlar düzenlemişler. Bu benim de dikkatimi çekmişti... Yazıda konu edindiğim, üç balon eşliğindeki karşılaşma, düğün sahnesindeki ikilinin restleşmeleri, güldürü öğelerinin olduğu alanlar sahnelense, sanıyorum ilk andan bile daha fazla insanın ilgisini çekerdi.

Hatrlatmak isterim ki, Süper Baba dizisi yıllar önce ilk başladığında reytingleri yerlerde sürünüyormuş, ama hem kanal hem yapım diziye sahip çıkmış ve dizi yaklaşık 5 sezon sonunda zirvede reytinglerle ve dönemin en meşhur dizisi olarak final yapmış, gecelerce insanları ekrana kitlemiş, günlerce insanları hakkında konuşturmuştu.

Aşk ve Gurur, Show Tv'de olması nedeniyle ve karşısında aynı saatte yer alan programlar nedeniyle bir parça dezavantajlı başladı bu yarışa. Ama ben hikayenin oldukça güçlü olduğunu, içinde sakladığı gizli mesajları yavaş yavaş açığa çıkartacağını hissediyorum. Her şeyden önce, bu birebir kopyalanmış bir eser olmasa da, bir klasik eserin ve edebiyat dünyasının en önemli eserlerinden birinin ismini taşıyor. Hikayenin görsel öğelerinin nostaljik olması, bir günlükle başlaması ve ince detaylarla birbirine bağlanması son derece normal.

Dizide Alper Saldıran Zeynep rolünde karşımıza çıkan Damla Sönmez'in avukat sevgilisi, daha doğrusu ona aşık olan Murat karakteri olarak karşımıza çıkıyor ve Zeynep'in, arkadaşının borcuna kefil olduğu için içeri alınan babasını kurtarmak için seferber oluyor. Bu esnada Zeynep'e evlenme teklif etse de, Zeynep'in aklı, dizide yer alan Zeynep ve Kenan'ın ortak tanıdıkları Taylan karakterinin deyimiyle "tüm kadınların ilk görüşte gıcık, ikinci görüşte aşık oldukları" Kenan'da, yani Mert Fırat'ta, kalıyor. Oysa kahramanlarımızı kendi önyargılarından sıyrılmaları gerekecek olan nice hikayeler bekliyor aslında sırada... Alper Saldıran da rolünün hakkını fazlasıyla vermiş bence... İlk kez Melekler Korusun'da karşıma çıkan Alper Saldıran, bu dizide yine benzer bir duruşta, ama gelecek bölümlerde olayların renklenmesi ile duruşunun ne yöne kayacağını hep birlikte göreceğiz.

Mert Fırat-Damla Sönmez-Alper Saldıran / Kenan-Zeynep-Murat

Ağaca takılan üç balon eşliğinde filizlenmeye başlaması beklenen bir aşk, bolca gururlu insan ve örülmesi beklenen bir hikaye var elimizde... Ben yapımcıların ve kanalın diziye sahip çıkması halinde, daha renkli sahnelerin ve beklenmedik bir hikayenin bizleri beklediğine inanıyorum. Ayrıca belirtmem gerekli ki, başrol oyuncuları ve tüm diğer karakterler bence oldukça yerli yerine oturmuş ve şaşırtmıyor. Aksine, kimliklerini fazlaca ekrana yansıtıyorlar... Emeklerine, ruhlarına sağlık...

Sonuçta gururu yıkan tek şey aşktır, hem masallarda, hem de gerçek hayatta...

13 Şubat 2017 Pazartesi

Beni Affet: Yani yok, şey yok, ama yok...

Yaman’ın Güneş’i Feride’ye kavuşturmasıyla güle güle dedik geçtiğimiz haftaya...
Bu hafta ise, rengarenk bölümlerle merhaba dedik Beni Affet’in güzel ruhlu ekibine...
Sahi, bir gün dizi final kararı verirse ben oldukça eksik kalacağım... Bir şeyler atıştırırken bile göz ucuyla bakabildiğim, ruhuma “iyiliği ve iyi insanları anımsatarak” beni
gülümseten, hayata bir mola verdiren güzel bir dizi eksilmiş olacak.
O yüzden dilerim uzun ömürlü olsun bu ekip!
Gelelim güldüren öğelere... Geçtiğimiz hafta, “bir fotoğraf kaç biçimde çekilemez?”
temalı sahnelere şahit olduk ve sanıyorum hep beraber güldük. Sahi, ben niye
Murat ve Sıla’ya bakınca gülümsemeden duramıyorum? Sıla’nın masum sevgisinin
gücü mü, yoksa Murat’ın erkek doğasının kaskatı, hafiften öküz hali mi acaba beni
güldüren? Peki ya sizi, sizi hangisi güldürüyor?
Sıla-Murat
Nusret Şenay ve Sıla ikilisinin sahnelerinde gözlerimden yaşlar geldi. Nusret abi oyunculuğunu yine konuşturuyor... “Seni bu işin içine ben soktum, ben çıkartacağım...” Pek bir iddialısın Osman Kozan, ama bakalım sana benzemediğini sandığın oğlun sana benziyorsa o zaman işin nasıl zorlaşacak...
Oyunculukların gün geçtikçe daha başarılı hale geldiğini söylemeden geçemeyeceğim.
Benim gözüm Bahar-Onur ikilisine gittikçe daha bir alışmaya başladı. Neden derseniz?
Hayat da böyle çünkü... İçinde ölüm var, ayrılık var, acı var; ama tüm bunlara rağmen sıfırdan başlayan ve sevgiyle yeniden inşa edilen hayatlar var her birimizin avuçlarında.
Gaye Turgut Evin ve Saim Karakale ikilisinin ekran bütünlüğü, gözüm zaman zaman
Kemal’i ve o aşkın gücünü arasa da, gittikçe daha oturur hale geldi.
Sanıyorum oyuncular da birbirlerine daha çok alıştılar ki bu da ekrana yansıyor...
Saim Karakale-Gaye Turgut Evin

Yaman yavaş yavaş kalbinin buzlarını eritiyor ve aşk sinyalleri vermeye başlıyor. Pardon, aşktan önce kıskançlık gelir... Kalbi buz kesmiş insanlar, ancak kendilerine yavaş yavaş
değen böyle bir ısıyla farkına varırlar çünkü yaşadıklarının... İşte Feride de hem
kendisinin hem de Melis’in içine düşmek üzere olduğu Bermuda Aşk Üçgeni’nde
Yaman beye tam da bu ısıyı veriyor. Yandık ki ne yandık... Feride Cüneyt aşkının külleneceğine ben inanmıyorum, ama sular bulanmadan durulmaz. Hayatta nasıl ki
sürekli bir mutluluk ve aşk hali yoksa, diziler de tam da bu diziyle ilgili ilk yazımda bahsettiğim gibi hayattan aslında... Bize parça parça hayatı anlatıyor. Biz memnun
olsak da olmasak da, her bir parçamızı yansıtıyor bize...
“Yani yok, şey yok, ama yok” Cüneyt bey diyen Yaman’a ilerleyen bölümlerde Cüneyt’in
nasıl bir karşı atakla geleceği bence çok öngörülebilir durumda ama bunu kendime saklıyorum. Melis-Cüneyt cephesinde sıkı bir senaryo beklediğimi ekleyerek...
“Seni affederim, elini tutarım diye geldim ama yapamayacağım...” diyen Kader ve
Mahir cephesinde ise, tam bir karmaşa söz konusu. Mahir sıkıştı kaldı Ceylan’ın elinde...
Kader çabaladı kendisini aşmak için ama olmadı, yapamadı... Egosu yoktu belki
ama gururu vardı. Pek çok kadının sevgisini içine gömmek zorunda kaldığı anlar gibi...
Eline batan bir toplu iğneyle hıçkırıklara boğulacak kadar güçlü olan sevgisine rağmen,
Kader ilk önce Mahir’i Ceylan’a bıraktı. Ama eğer bir kadının susturduğu kalbinin
üzerinde tepinirseniz, sizinle nasıl konuşacağını hayal bile edemezsiniz. İşte Ceren
Yalazoğlu Karakoç’un başarıyla canlandırdığı Kader karakteri de Ceylan’ın kaderini bugünden sonra nasıl etkileyecek hep birlikte göreceğiz. Önder Atakanlı ile
canlandırdığı Mahir karakteri arasında benzerlikler olduğu kadar büyük farklılıklar
olduğunu da hissediyorum. Kendisine henüz diziyle ilgili soru sorma şansım olmadı
ama inşallah yakında...Ama hissettiğim, Önder Atakanlı’nın da zaman zaman
Mahir’e kızdığı, ama ne yapalım senaristler kalem tutuyor :)
Ceren Yalazoğlu Karakoç - Önder Atakanlı



Demem o ki, “Yani yok, şey yok, ama yok!”, Beni Affet’i izlemeye devam! :)

Eline, yüreğine, kamerana sağlık sevgili Bergüzar Demiroğlu!

25 Ocak 2017 Çarşamba

Beni Affet: "Nice elbiseler gördüm içinde insan yok..."

"Osman'ın ölümü paçangadan olsun!" Nusret Şenay'ın izlediğim son bölümde beni ekran karşısında güldüren ilk repliği...


Uzun zamandır yazmaya ara vermiştim ama Beni Affet ekibi yeniden yazma hevesini içime aşılayacak kadar güzel toparladı bence diziyi. Eh bana da yazmak düştü yine...

Bir süre yazılara ara vermiştim. Çünkü izleyiciyi nasıl yeniden kendisine bağlayacağını ben de merak ediyordum. Zira pek çok fan, Kemal'in ölümünden sonra Bahar ve Onur aşkını zor kabullenirken, diğer bir yanda da Cüneyt ve Feride'nin başına gelenler sonrası diziye bonus gibi düşen bir Yaman vardı! Eh, bunca yeniliğe adapte olmak, biraz zaman alacaktı elbette...


Sizi bilmem ama, ben Yaman'la ilk karşılaştığım sahnede "Bu ne?!" tepkisini vermiş olsam da, Yaman ve Feride cephesinde sahneye konan gelişmelere şimdilerde çok gülümsüyorum. Çünkü bu cephede filizlenecek bir Feride-Yaman aşkından daha çok, yola gelen bir adam kokusu alıyorum. Bam bam! İşte size kadının gizli gücü...


Bence Feride karakterine yansıtılan bu imaj geçtiğimiz sezonlardaki kurban rolündeki Feride'yi ezdi geçti, hatta çok daha renkli ve iyi bile oldu... Türk toplumunda bugün her kadının içinde saklı kalan gücü ve amazon ruhu ekrana taşıyorlar. Şeyma Korkmaz'sa bu elbiseyi üzerine cuk diye oturtmuş bence!

Bir kaç bölüm evvel Cüneyt'in kurbanı Feride'nin beyaz karlar üzerine damlayan gözyaşlarını hepimiz hatırlıyoruzdur. Bu efsane kadın, bir damla yapay gözyaşı kullanmadan bu sahnelerin soğuğunu ve buzunu kalbinin gücüyle ısıtmış resmen! Helal olsun...

Yaman... Ah o burnu dik, havası kendinden uzun Yaman... Diziye yeni eklenen oyuncular arasında bence en güçlü olanlardan. Alışması zaman alsa da, zaman içinde senaryonun devamlılığı açısından bizi farklı sürprizlerin beklediğine inanıyorum.


"Ya benim kokum güzel!"
"Değil! Kadın mısın baharatlı bisküvi mi belli değil!"

Feride'nin baharatı Yaman'ın kalbini yakar, direncinin kalıbını kırarken, Cüneyt ve Feride cephesine bunun nasıl yansıyacağını da sanıyorum bekleyip göreceğiz. Bu arada Yaman'ın babası rolünde karşımıza çıkan oyuncuya resmen hayran oldum... Maviş gözleriyle Nazire'yi büyülediği ve aşkın yaş tanımadığını gösterdiği kadar var yani... İyiliğin sihirli gücü şimdi Feride'nin ellerinde Yaman'ın ailesine dokunacak gibi görünüyor...

Diğer bir yandan, Ceren Yalazoğlu Karakoç'un canlandırdığı Kader karakteri ile Ceylan arasında geçen gerilimler, beni bile ekranın karşısında sinirden deliye döndürebiliyor. Çıkıp Ceylan'ın üzerinde tepinesim geliyor... Ama hakkını vermek lazım, Ceren Yalazoğlu o kadar hakkını veriyor ki Kader'in "kaderinin", onurlu bir kadının kaderi karşısındaki onurlu gücünü ve gururlu ruhunu alkışlanacak düzeyde taşıyor ekrana. Ah Mahir! Zavallı Mahir... Önder Atakanlı sanıyorum şu ana kadar dizide oynadığı rolün en tepki çeken döneminden geçiyordur. Ama bir dakika... Bu böyle kalmayacak elbette... Ceylan'ın kaderinde bakalım Kader daha neler yaratacak, hep birlikte göreceğiz...



Fan yorumlarına baktığımda, bu kadar hızlı bir değişimden memnun olunmayan tepkilere de denk geliyorum. Ama aslında bir de şu açıdan bakmak lazım... Dizi sektörünün içinden geçtiği en zor dönemler muhtemelen şimdilerde yaşanıyor... Senaristler, her gün neredeyse 60 dakikadan daha uzun süren bölümlere, renkli, heyecanlı, tekdüze olmayan ve insanı ekranda tutacak sahnelere hayat vermek zorundalar. Eh, insan beyni bu... Kelimelere hayat veren her insan, bunu yaratım gücünü yaşamın içinde harmanladığı duygularıyla yapıyor. Bu nedenle her sahne, her ekip için farklı senaristler var ve her biri kendi olay örgüsünü canlı tutmak zorunda. Oyuncuların kader yolları ise, yaptıkları seçimlerle her yeni gün yeniden şekillenirken, diziyi vermek istediği ana mesajdan koparmadan, yeni oyuncularla yürütmek emek, sağlam bir kalem gücü ve yürek gerektiriyor.

Ben ekibi tebrik ediyorum, diziden ayrılan oyunculardan sonra bence toplayabilecekleri en güzel biçimde toparladılar.

Her karakter başka bir mesaj, her sahne başka bir hikaye anlatıyor. Ama hepsi insanın özünde birleşiyor, hepsi insanı anlatıyor. Aşkı, aşka rağmen ihaneti, dürüstlüğü, sadakati, saflığı, iyiliği, hayatın getirdiği ve insanı içine düşürdüğü her şeye rağmen esas olanın insanın içinden gelen ruh gücü olduğunu anlatıyor... Tıpkı Şeyma'nın, yani Feride'nin Yaman'a dediği gibi:

"Nice insanlar gördüm üzerlerinde elbise yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok."

Keyifli seyirler...